YENİDEN ''HARİKA'' HİSSETMEK


Dünyanın başına yıkıldığı bir dönemden geçmeyen tek bir insan var mı? Benim gibi hepsinin üst üste gelenler de var: Yas, işsizlik, yalnızlık... O zorlu dönemleri geride bırakıp, yeniden başını kaldırabilmeye başladığında, sorarsın kendine ''anlayabilmek için mi yaşadım ben tüm bunları'' diye. Anlamak ve anlatabilmek için mi?

Çünkü artık söylediğin her sözün içini doldurursun. Boş motivasyon konuşmalarına benzemez. ''İste, hayal kur, olsun. Evren senin emir erin. Ellerimizi çırpıyoruz ve şimdi hepimiz birbirimizi seviyoruz.'' ve benzerleri gibi değildir. Yüreğin kızgın demirle dağlanmış gibidir. Bilirsin acısını. Ve yine çok iyi bilirsin ki, kimsenin acısı da birbirine benzemez. İşlemez hap gibi formüller, duymaz kulaklar, uzanan eller bile geri itilir zaman zaman. Çoğu insan yalnızdır acısında. En zoru da budur. Çıkış yolunu tek başına bulmak.

Bir söz çalınır kulağına, bir arkadaşın seni bir yere götürür, bir müzik parçasıyla kendini yeniden hayal kurar bulursun. Bakmışsın tebessüm ediyorsun. Yavaş yavaş normal bildiğin hayata geri dönersin. Bazen bu geçiş döneminde, güvendiğin dağlara kar yağdığını görmek zorunda kalabilirsin. Matrix'deki Neo'nun mavi&kırmızı hap metaforu gibidir hayat. Gerçekleri, gerçek yüzleri görmek istiyor musun, yoksa hayal alemine devam mı diye sorulur insana. Ben her zaman gerçeği tercih ettim.

İNSANI ASIL MUTSUZLUK ÖLDÜRÜR

Mutsuz, huzursuz, matemde olan biriyle kim olmak ister ki? Zamanla çevrendeki insanlar azalır. İşsizlik de benzer durumu yaratır. Eskisi kadar çok para harcayamazsın. İnsanları ağırlayamaz, eğlendiremezsin. Daha fazla zamanın, sosyalleşmek içinse daha az fırsatın vardır. Bunun iyi tarafı, etraftaki, enerjini ve emeğini alacak onca insanın, gönüllü bir şekilde uzaklaşmasıdır. Kimler gelip geçici çok iyi anlarsın. Ayrıca çevrene dağıtıp durduğun o enerjiye inanılmaz derecede ihtiyacın vardır. Çünkü herkes doktora gitmez bu dönemde. ''Dikkat et, bu gidişin sonu ölüm'' denmez çoğuna. Ancak bilir misin, insanı asıl mutsuzluk öldürür.

Nasıl hastanın rehabilitasyon döneminde uykusuna, diyetine, moraline çok dikkat edilir; böylesine hassas bir bakıma ihtiyacın vardır aslında. İnsanın kendini yeniden iyi hissetmesi, geleceğe umutla bakabilmesi, özetle toparlanması hayati bir konudur. Mutsuzluk ve karamsarlığın sonu yok. İnsanı sürekli dibe çeker. Yaşam arzusunu bitirir. Dışarıdan veya içeriden yara alınmıştır işte. Kurşun yarası gibi de düşünülebilir. Kanamaz belki, ama ölümcüldür.

Bir ruh doktoruna gidebilirsin, bu durumuna göre bir mentor veya psikolog da olabilir. Ya da yaranı kendin sarabilirsin. Önemli olan durumunun ciddiyetini idrak etmek. ''Olan oldu, geleceğe bakalım'' gibi sahte motivasyonlarla,  kendi kendini kandırmamak. Olan neyse, bir sevdiğinin kaybı, aldatılmak, kovulmak, sana acı veriyorsa ve seni bir çöküş dönemine sürüklemişse, yaralanmışsın demektir. Tedavi zamanı.

GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK

Nedir gerçek? Seni bu duruma ne getirdi? Bu sorular kaybı yaşadığın, acının sıcak olduğu  zamanlarda sorulmaz. Sorulsa da, duygular o kadar yoğundur ki, suçluluktan isyana insanı oradan oraya sürükler. Akıl salim başta bulunur. Dolayısıyla duyguların hararetinin azalmasını beklemek normaldir. Sonra, evet o acı verici yüzleşme süreci başlar. Ancak yüzleşmek, insanı güçlü de hissettirir. Tekrar kontrolü eline alabildiğin duygusunu doğurur. Yüzleşme, reçetenin yazıldığı dönemdir. ''Durum budur, ben şimdi bunları yapıyorum'' dersin. Aldığın kararlar, atacağın adımlar, eylemler de ilaçlarındır.

''Yas tutuyordum, artık bittiğine karar veriyorum.'' değil. Tekrar tekrar tekrar belirtiyorum: Duyguları halı altına süpüremezsin. Üzgünsen, mutsuzsan,  yastaysan... Tamam, durum budur.Bu yoğun duygularla baş edebiliyormuş gibi yapmak yerine, izin ver bir süre. Bırak, yaşa, üzül.

Sonra azalacak. Geçecek. Geçecek. Geçecek.

Hayata tekrar tutunabileceğin bir dal bulacaksın. Yeniden gülecek, mutlu olacaksın. Mevlana'nın dediği gibi;

'' Üzülme, kaybettiğin her şey, başka bir surette geri dönecek. ''





YENİDEN ''HARİKA'' HİSSETMEK YENİDEN ''HARİKA'' HİSSETMEK Reviewed by Arzu Pınar on Kasım 26, 2017 Rating: 5

Hiç yorum yok