ERENLER, KAMİLLER NEREDELER?


Erenköy Mahallesi, Kamiller Sokak... Bu sokağın önünden genelde araçla geçiyorum. İsmi dikkatimi çekmişti, ''gelip bir gün burada yürüyeyim'' diye de aklımdan geçirmiştim. Geçende, alelacele bir yerlere yetişmeye çalışırken, bir kafamı kaldırdım, bu tabelanın altındayım. O zaman fark ettim mahallenin adını: Erenköy Mahallesi. Bir zamanlar bir köy varmış, içinde de erenlerden biri mi yaşarmış, Erenköy ismini nereden almış? Google'da aradım, aynen de böyle bir hikayeye dayanıyor ismi, hatta çok eskilere, taa Orhan Gazi dönemine. O dönemlerde, Osmanlı sınır boylarının hemen ilerisine akınlar düzenlenirmiş. Bunu da yarı derviş, yarı asker olan erenlerle yaparlarmış. Şimdiki Erenköy'de de, o zamanlar, Osmanlı'nın akınlarını yapan bu kişiler yaşarmış. Başlarında Eren Baba isimli birisi varmış. O kadar çok sevilirmiş ki, öldükten sonra bile bu yer onun adıyla anılmış.

Eren Baba'nın mahallesindeki bir sokağın isminin de Kamiller oluşu, hoş bir tesadüf olmuş. Erenler, Kamiller neredeler, buradalar mı diye, yine kendi kendime sessiz bir şekilde konuşurken, fark ettim. Olsalar ne fark eder? Görsem tanıyabilecek miyim? Diyelim ki bir araya geldik, onlar benimle neden takılsın? Kendilerini neden açık etsinler? Bir sürü soru soracağım sonra uğraş dur, kolaysa.

Çoğumuzun, hayal gücüne göre bir kamil imajı gelir gözünün önüne. Dini imanı bütün olanlar için, bu bir Hoca veya Dede olabilir. Harry Potter'la büyüyen nesillerde Dumbledore cuk oturur. Star Wars'un Yoda'sını da es geçmemek gerekir. Kimisi çeşitli kerametleri yakıştırır bu kamil kişiye. Bazıları da daha çok bir mentor olarak görür. ''Ben kimseye benzetmem, o dediklerin de kimmiş'' diyenler de olabilir, biliyorum. Ancak insanın kendine yalan söylemesi o kadar zor bir şey değil. Şöyle dikkatli bir şekilde düşünün, bulursunuz. Zihninizin bir yerlerine gizlenivermiştir bazı görüntüler. Eğer kamil kişi karşınıza gelse ve beklentilerinizle uyuşmasa, vay haline. Onunla dalga bile geçebilirsiniz, değil mi? Eğer o kimliğini belli etmezse, yollar çakıştığıyla kalır. O kadar.


Örneğin hiç bir zaman bir kamili akıncı olarak düşünmemiştim. Ama tarihte bir Eren Baba varmış. Şimdi Erenköy bildiğimiz, evimin hemen yakınındaki bölgede yaşarmış ve de ermişmiş. Ne kadar ilginç.

Erenler ve kamillerden günümüze ulaşan ve doğudan batıya, dünyanın çeşitli yerlerinde, birbirinden farklı akımlardan olsa da, aynı mesajı ileten sözler var. Örneğin bu dünyanın ilüzyon olduğunu iddia ediyorlar. ''O aldığın nefes, nefes değil.'' diyorlar. Gittikçe yapay zekayla haşır neşir olup, 3D hayatımızın bir parçası olmak üzereyken, üst bir zekanın görüntülerden oluşan bir yaşam alanı inşaa etmesi çok da absürd bir düşünce olarak gelmiyor artık. Aklımın bir köşesinde hep var, ''neden olmasın'' diyorum. Ve bu ilüzyon alemi, enerjilerden oluşuyor. Gözümüz görüntüleri görebilir, burnumuz koku alabilir, katı maddeyi dokununca hissedebiliriz. Ancak tüm bu anlamdırmalar, beynimize veri ulaştığında, bizim tarafımızdan yapılıyor. Dolayısıyla kodlama sonucu da olabilir. Orasını henüz net bir şekilde bilmiyoruz. Ancak günlük yaşamımızdan, deneyimlerimizden ''enerjiler'' hakkında az biraz fikir edinmiş olabiliriz. Benzer enerjilerin birbirini çektiği, çekim yasasıyla dile getirilir oldu. ''Anasına bak, kızını al'' gibi, hayatın hemen hemen her alanını halk ağzıyla dile getiren deyişlerimizde de var. Sevdim-sevmedim, soğudum vb. duygu durumlarını artık frekans ve rezonanslarla da açıklayabiliyoruz. Yürümeyen ilişkilerin nedeni frekans farklarına bağlanabiliyor. Ancak nedir bu frekans, ayarlanabilir mi, nasıl yükseltilir gibi konulara fazla eğilinmiyor. Sonuçta fizikçi de değiliz, değil mi?

Yine de merak etmeden duramıyorum. Kamillerin frekansına nasıl ulaşılır? (Tam bu cümleyi yazarken, ismi Kamil olan bir arkadaşımın Instagram'dan beni takip etmeye başladığı mesajı geldi cep telefonuma.) 

Onlar bizim geçtiğimiz yollardan geçtiği için, gördükleri anda anlayışımızın seviyesini, frekansımızı anlayabilirler. Üst olan, altı kapsar. Eğer çeşitli davranış ve sözleriyle kimliklerini göstermezlerse, bizimse onları tanımamız mümkün değil. Dumbledore gibi göründüklerini sanmıyorum. Bu kişilerle aynı ortamda olabilmek, kamilleri geçtim vizyon olarak bizden daha yukarıda, bizi geliştirebilecek nitelikte insanlarla birlikte yaşamak da benzer bir frekans uyumu gerektiriyor. Belki arınmak, aklını selim tutmak ve de kesinliklikle direnç göstermemek, işimizi kolaylaştırabilir.

Katıldığım bir seminerde duymuştum. Eskiden dergahlara derviş seçerken, öyle her isteyeni hemen buyur etmezlermiş. Kalbi temiz mi, değil mi, bilmek isterlermiş. Hatta odun olması (yani rafine, eğitimli değil) sorun değilmiş. ''Biz onu yontarız'' derlermiş. Ancak bir özellik var ki, ona sahip olanları hemen elerlermiş. Neymiş biliyor musunuz? İnatçılık. Kendi bildiğine sıkı sıkıya bağlı, değişime açık olmayan, inatçı olanları yollarlarmış.

Sorgulayıcı bir zihne sahip olmak önemli bana göre. Her söyleneni kabul etmek zorunda değiliz. Bu özellik, meraklılık kapsamında olduğu için bir sorun teşkil etmiyor. Merak, gelişim yolunda çok büyük bir artı. Ancak ne zaman inat sınırına gelindi, dikkatli olmak gerek demek ki. Sürekli karşı çıkan, kanıt isteyen, kendini bırakmayan, kibri inadından belli olanlar... İnatçıları, meclislerine almıyorlar. 

Kimbilir, belki birisiyle, bir gün, Erenköy Mahallesi, Kamiller Sokağı'nda karşılaşmak kısmet olur.


ERENLER, KAMİLLER NEREDELER? ERENLER, KAMİLLER NEREDELER? Reviewed by Arzu Pınar on Aralık 02, 2017 Rating: 5

Hiç yorum yok